‘’Yıllardır döner bakarım ardıma
Yıllardır döner bakarım
İlk defa taş oldum
Birikmiş gözyaşlarımın tuzuyla’’
Murathan Mungan’ın şiirlerinden biri ilham oldu bugünkü yazıma. Belki de tam da pek çoğumuzun içinde bulunduğu durumu, ruh halini az kelimeyle bu kadar iyi yansıttığı için.
Bugün ilk depremin üzerinden 27 gün geçti. İlk depremin diyorum çünkü binlerce deprem gördük o günden bu yana. Binlercesini de olmasa da oluyormuş gibi hissettik.
Son bir aydır yapabildiğim seansların içerisinde çok az geçmiş temalar yer aldı. Deprem anını ve sonrasını konuşmak istediğimde ise pek çok noktanın boşlukta kaldığını fark ettim. ‘’İlk kim uyandı? Deprem olduğunu anladığımda ne yaptım? Giyinmiş ve cüzdanımı yanıma almışım, hatırlamıyorum. Çocuğun yanına ilk kim koştu, ben mi eşim mi? Sanki bir şimşek çaktı, acaba yağmur mu yağıyordu? Birinin çığlık attığını hatırlıyorum, gerçekten oldu mu bu? Sahi o gün benzin aramış bulamamıştık hiçbir yerde değil mi? O kısmı unutmuşum. Ben anne babamı uyandırdığımı hatırlıyorum, acaba gerçekten uyanmışlar mıydı?’’ Bunlar danışanlarımın anlattıklarından aklımda kalanlar.
Afetlerin yapısı böyledir. Önceden tarihi verilemez, ansızın gerçekleşir, ertelenemez, kontrol edilemez. Bu sebeple insanların yaşadığı travma da buna paralel çaresizlik duyguları, korku, panik içerir. Planladığımız günleri, ayları saniyesinde değiştiriverir. Kaldırabileceğimizden fazlasıdır. Hele uyku gibi görece daha savunmasız bir anda yakalandıysak. İnsana aslında o kadar da güçlü bir canlı olmadığını, incinebilirliğini, ölümlülüğünü hatırlatır. Yüzleştirir.
Beyin harika bir çalışma yapısına sahip. Sizi herzaman korumak üzerine işlev gösterir. Afetler, kayıplar, enkazlar, aranıp bulunamayan malzemeler, aranıp bulunamayan yakınlar, bulunup kurtarılamayan uzuvlar, bulunup kurtarılamamış insanlar, güvenlik duygusunun yokluğu, barınamamak… Tüm bunlar günlük rutinde kaldırabileceklerimizden çok daha fazlasıdır. O yüzden bilinç bu parçaları böler. Anıyı parçalara ayırır. Kimi deprem anında eşyalardan gelen sesleri hatırlar gerisini bulamaz, kimi yıkılan nesneleri görür gerisini hatırlamaz. Sesler, görüntüler, kokular, hisler birbiriyle bağını koparır. Bu sebeple anı bir bütün halinde kalamaz. Parçalarla daha kolay baş edebiliriz. Baş edebildiğimiz alan büyüdükçe geri kalan parçaları da hatırlamaya başlarız.
Birikmiş gözyaşlarımızın kendini bıraktığı, hatıralarımızın bütünen yerine döndüğü, uyuyabildiğimiz, avizeleri takip etmediğimiz, rutinlerimize döndüğümüz, yeni rutinler yarattığımız bir zaman dilimi olacak. Henüz orada değiliz. 27 gün uzun görünebilir ama böylesine büyük ve pek çok anlamda yıkıcı bir deneyim için oldukça az bir zaman dilimi. Hazmetmemiz, kabullenmemiz için önümüzde zaman var. Hep birlikte, dayanışmayla bu günlerin de içinden geçebilmemiz dileğiyle.
Comments